Psikolog Hazan Şahnaoğlu 0 545 765 65 26
AYNALA BENİ!
13/03/2020
“Bilmekle
olmak bambaşka… Bilmekle yapmak bambaşka…” Beynin yapısını bildiğimiz zaman, onun esiri olmak yerine,
onunla işbirliği içinde çalışmaya başlamış oluruz. Yani, beynimizle
barıştığımız zaman, kendimizle barışmaya bir adım daha yaklaşmış olduğumuz
için, dış dünyadaki kişiler ve dünyaya olan bakış açımızla da barışmak için
adım atmış oluyoruz. Beynin yapısına dair bilinecek, okunacak, araştırılacak,
öğrenilecek çok şey olmasıyla birlikte, ben bu yazımla size duygulardan sorumlu
olan alan, duyguları kabul etmek ve reddetmenin bizler için olası sonuçları hakkında
yazıyor olacağım. Aynalamanın gücünü bilmeniz ve hayatınızda olması adına bir
bakış açısı vermeye çalışacağım… Yetişkinler olarak bizler bunları öğrenir ve kendi
duygularımızı olduğu gibi kabul edersek, kendimize bir bebeğe yaklaşır gibi
şefkat ve sevgiyle yaklaşabilirsek, diğerlerine karşı da bunu yapabilir hale
geliriz. Hele ki söz konusu çocuklar olduğu zaman, içimizdeki çocuğu kabul
etmenin ve şefkatle yaklaşmanın çok önemli bir yolu ‘kendi duygularımızı olduğu
gibi kabul etmekten’ geçiyor. Olumlu ve olumsuz duygular söz konusu olduğunda, olumlu
duyguları, bize genel olarak heyecan, coşku, mutluluk veren yaşam olaylarını
görmek ve kabul etmek çok daha kolayken, olumsuz duygularımızın sorumluluğunu
başkalarına atmak ne yazık ki daha kolay gelebiliyor. Öfkelendiğimiz bir
durumda, sorumlunun ‘biz’ olduğunu bilmek, her zaman çok kolay olmayabiliyor… Örnek vermek gerekirse; Çocuğu söz dinlemediği için akşam
yemeğinde 5 kere sofraya çağırmasına rağmen sofraya gelmeyen, elindeki telefonu
bırakmayan çocuğuna öfkelenen ebeveyni ele alalım. Ne yaparlarsa yapsınlar bunu
başaramadıklarını, çocuklarında bir sorun olduğunu, dikkatini
toparlayamadığını, onları duymadığını söylerler. Bu gördüklerinde tabii ki
haksız değiller. Ancak buradaki değişimin çocuklar tarafından değil ebeveynler
tarafından yapılması gerektiğini söylediğimde, eğer bir suçlu aranıyorsa o
suçlunun çocuk değil ebeveynler olduğunu söylediğimde önce bir tepki alırım
ebeveynlerden. “Ama biz her şeyi denedik hocam…” derler. Sonrasında ise her şeyi
denemiş olsalardı o an benimle bunları konuşmayacaklarını, her problemin henüz
bulunmamış olsa da bir çözümü mevcut olduğu üzerine konuşmaya başlarız. Burada
önemli olan, ebeveynin çaresizlikle gücünü çocuğa verdiğini görmesi, öfkeyle,
bağırarak, milyon kere söylenen ‘hadi’lerle çocuğa öğretmek istenileni
öğretemeyeceklerini, onların kurallarda tutarlı olup olmadığını, teknolojik
aletlerle aralarının nasıl olduğu gibi dinamikler konuşulmaya başladığı zaman
bana hak vermeye başlarlar. Çünkü ortamda tek haklı ‘gerçek’tir, o da 1 tanedir. Henüz 5 10 senedir dünyada olan bir
çocuğun, istenmeyen davranışlarının kökeni her zaman bulunabilir. Eğer
ebeveynler içlerindeki çocuğu şefkatle kabul eder, sevgiyle yaklaşırlarsa,
çocuklarına karşı da bunu yapabilir hale geliyorlar, eğer kendilerine karşı
acımasız ve öfke dolularsa, çocuklarına ‘içlerindeki çocuğu’ yansıtıyorlar. Burada da düğüm
gittikçe zorlaşmaya başlıyor… Düğümü yol yakınken çözebilmek için, problemleri
fark etmeye başladığınız zaman, ‘nasıl olsa zamanla geçer’ düşüncesine
aldırmadan, bir uzmandan destek almanızı öneririm. Çünkü, çocuğunuzun ve
içinizdeki çocuğun her anı çok kıymetli! Bir çocuğun çocukluğunda
ebeveynleriyle arasındaki ilişki ne kadar sağlıklı ise, çocuk ne kadar aynalanıyorsa, kendini o kadar değerli,
görünür, önemli vb. hisseder. Bunu başarmak da eminim her anne babanın en
değerli arzusudur… 3adımda
öfkelendiğiniz olay/ durumla ilgili farkındalığınızı geliştirebilirsiniz: 1) Siz öfkelendiniz! İlk önce kendi duygunuzu yargısız, koşulsuz kabul
edin. 2) Öfkenizle sağlıklı başa çıkabilmek ve bu durum ile ilgili
öfkelenmemeniz için sizin neye ihtiyacınız var? 3)
Bu durumda sizin payınız
nedir? Bu durum ile ilgili kendinizde neyi değiştirebilirsiniz? Yukarıdaki
örnek üzerinden gidecek olursak; 1) Çocuğum yemek sofrasına 5 kere söylememe rağmen gelmediği ve
elindeki telefonu bırakmadığı için öfkeliyim. 2) Bu durumla bağırmak, hadi deyip kendimi ve ortamı yıpratmak yerine
ne yapabilirim? Huzura ihtiyacım var, sözümün dinlenmesine ihtiyacım var, 1
kere söylediğim zaman çocuğumun telefonu bırakıp sofraya gelmesine ihtiyacım
var. 3)
“Bu durumda benim payım
büyük çünkü bu zamana kadar hiç sınır koymadım. 3 gün telefonu bırakmadığı için
kızdıysam diğer günlerde tutarlı davranmadım, boşverdim. O yüzden beni ciddiye
almıyor. Demek ki önce ben tutarlı bir şekilde davranmam gerekiyor. Onunla
konuşayım, “Eğer bugünden itibaren sofraya çağırdığımda gelmemeyi seçersen 1
gün telefonla oynamamayı seçmiş olacaksın” diyeyim, sorumluluk almasına izin
vermiş olayım.” İç hesaplaşmamızı yaptık… Eğer kendinizdeki bu durumu
değiştirirseniz, çocuğunuz da size adapte olacak ve belki ilk gün değil ama
sizin tutarlı davranışlarınızdan sonra sofraya ilk çağırdığınızda gelecektir. Bu sadece bir örnekti. Her durumda, her durum ile ilgili
cevaplar bambaşka ve bireye özel, biricik olacaktır. Bu cevaba sabırla, tutarlı
bir şekilde sadık kalırsanız, değiştiremeyeceğiniz hiçbir koşul olamaz. Başka bir örnek de çocuğunuzun öfke krizine girdiği an için
verelim. Öncelikle çocuğunuzun öfke krizine girmesinin ardında pek çok neden
olabilir( Ebeveynden mi gördü, öğretmenden mi gördü, diğer arkadaşlarından mı
gördü, kişisel travması mı var, doğumdan beri mi böyle vb…) Bu sebeplerden
bağımsız bir şekilde düşünecek olursak, öfke anında çocuğunuz sizi duymayacaktır!
Onun ihtiyaç duyduğu tek şey: KAPSANMAK! Çocuk, duygusunun anlaşılmasını, kabul
edilmesini, aynalanmasını bekler.
Yani tek ihtiyacı ‘ sen öfkelisin şuan denilip, (çocuğun ihtiyacına göre kucağa
alınabilir ya da yanında oturulabilir) sakinleşmesini beklemek. Eğer o anlarda
‘alarmdayken’ konuşmaya çalışırsanız, yaşı kaç olursa olsun, ya sizi suçlayacak
ve öfkesini size yöneltecek, ya vurmaya başlayıp öfkesini size yöneltecek ya da
içine kapanıp ağlamaya devam edecektir. Sonuç olarak, problem çözülmemiş
olacak, bir sonraki tetikleyici olayda tekrar aynı kriz yaşanmaya devam
edecektir. Unutmayın, çocuklar henüz kendi kendilerine krizleri yönetemiyor
olabilirler, bir yetişkinin desteğine ihtiyaç duyuyor olabilirler ve bu
olabilecek en doğal ihtiyaçtır. Eğer siz onların kriz anlarında onlara destek olup, bu
olumsuz duygularla baş etmeleri için onlara destek olmayı seçerseniz, onlar
duygularıyla barışık, iç güçleri gelişmiş, problem çözme becerileri yüksek
birer birey olma yolunda ilerlerler. ÇOCUĞUM BANA HİÇBİR ŞEY ANLATMIYOR Yetişkin tarafından duyguları kapsanmayan çocuklar, bir
zaman sonra yaşam olaylarını anlatmamaya başlarlar. Çünkü anlaşılmayacaklarına
dair bir algı oluştururlar. Örnek vermek gerekirse; okulda bir arkadaşıyla
problem yaşadığını ve çok sinirlenip arkadaşına vurduğunu anlatan bir çocuğa
ilk tepkiniz “Yanlış yapmışsın, vurmak iyi bir davranış değil, sende de hata
var, neden vurdun” gibi cümleler olursa, bir zaman sonra çocuk kendini size
karşı kapatır, anlatmaz, olmamış gibi davranır, problemini görmezden gelir,
geçiştirir ama gerçek yaşamda okulda arkadaşına vurmaya devam eder. Burada
yapılması gereken öncelikle o andaki duygusunu ona aynalamaktır. Yani, çocuğa
“sen çok kızmışsın, sen arkadaşına çok kızdın, öfkelisin vs” gibi bir cümle
olmalıdır. Eğer bu olursa, çocuk anlaşıldığını hisseder, güven ortamı oluşur ve
sonrasında vurma davranışının yanlış olduğu onun yerine neler yapılabileceğine
dair yardımcı stratejiler öğretilebilir. Başa
dönecek olursak: “Bilmekle olmak
bambaşka… Bilmekle yapmak bambaşka…” Kendi kişisel hayatımda ben de bunları mükemmel bir şekilde
yapabiliyor muyum? ASLA. Ama önemli olan her geçen gün bildiklerimizi hayata
geçirebilmek için elimizden geldiği kadar çabalamak, yapamadıklarımız için
kendimizi suçlamamak, yapamadıklarımız için suçlu ve pişman hissetmek yerine
yapabildiğimiz, kendimizi geliştirdiğimiz her bebek adımı için kendi sırtımızı
sıvazlamak. Bunu okuduktan sonra, her
gün kendinizi ve çocuğunuzu çok değil 1 kere bile aynalamaya başladığınız
zaman, dünyanızın nasıl değiştiğini, ilişkinizin daha sağlıklı bir biçimde
ilerlediğini gözlerinizle görmüş olacaksınız. Bu inanın, denemeye değer! O
yüzden, farkında olmasa da “BENİ AYNALA” diyen çocuğunuza
verebileceğiniz en kıymetli hediye onları, onların duygularını kapsamak… Hem
çocuklarınıza, hem içinizdeki çocuklara AYNA dolu günler dilerim ☺ |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |